2 Kasım 2014 Pazar

Bilinen Şeyler Bunlar

           Bir gün yolda giderken, otobüse binerken, asansörden inerken veya ayakkabınızı bağlarken hayatınızın aşkını bulacağınıza inanırsınız. Bu inanç, ‘’neden bu zamana kadar olmadı?’’ sorusunun bir türevidir. Etkileşimler, diyaloglar ve bağlantılar, bu üç olgu daima hayatımızın en önemli parçalarını oluşturmaktadır.  Bir bara gittiğinizde yada bir cafede oturduğunuzda karşınıza çıkan insanla oluşabilecek bu üç olgu sizi değişik duygulara, yani ileride bu duyguları tanımlayacağınız ‘’aşk’’ a  götürür. Ve öte yandan bu üç olgudan uzak hayaller peşinde koşan ve gerçekliği bir tarafa bırakıp ‘’filmlerdeki aşkı arayan’’ insan tiplemesi ise daima o müthiş karlılaşma anından da, o üç olgudan da uzak kalarak yalnızlaşır.

          Yalnızlık, günümüz toplumunda –geçmişe nazaran- fazlalaşarak, ciddi sorunlar doğurmaktadır. İçe kapanma, sessizleşme, sosyalleşmeden uzak sosyal ağlara yakın, kendini ifade edememe gibi duyguların ağır bastığı dönemler ve hatta ömürler oluşturmaktadır. Bu duyguları aşmak ‘’olgunluk’’ diye nitelendirilen duygularını ve davranışlarını bilme ve kontrol etme güdüsü var olduğu sürece kolay olacaktır. Fakat olgunluğun olmadığı yerde bu duygulardan kaçmanın çeşitli çıkış noktaları vardır; uyuşturucu maddelerin hepsi, maskeyle dolaşan suratlar ve ifadeler, bir şeyler arayarak o yönde asimile olma çabaları vs… Bütün bu karamsar görünüşün geçici veya kalıcı bir ilacıdır, aşk.  İster kabul edin ister kabul etmeyin, eğer birisi hayatınıza yıldırım hızında girdiyse ve siz hala ne olduğunun farkında bile değilseniz, aşık oldunuz demektir. Peki nasıl anlarsınız aşık olduğunuzu? İlla ki bir şeylerin farkında olmamak mı gerekiyor? –Hayır.  Aslında aşk tanımlanamaz, herkes aşkı farklı yaşar. Her gün sabah saat 8’de uyanıp akşam 9’da eve dönen bir adamın aşkı farklıdır bir maceraperestin aşkı farklıdır. Benim gördüklerimden ve analiz ettiklerimden bir tanım yapmam gerekirse aşk; öncelikle bir anlık çok hoşunuza giden bir karşılaşma anı, sonrasında o karşılaşma anını defalarca düşünme evresi, sonrasında gelişen biraz önce bahsettiğim o üç olgu(etkileşim, diyalog ve bağlantı) ve sonuç olarak herkesinde söylediği gibi ‘’çıkma evresi’’ni kapsayan duygular bütünüdür. Bütün bu saydığım dönemlerin kimisi bir sene kimisi bir saat sürer. Bu süreçlerin uzunluğu ve kısalığı tamamen çiftlerin karakterlerine dayanmaktadır. Ama esas önemli olan hayattaki bütün mücadelelerde önemli olduğu gibi ‘’Amaç’’ tır. Eğer bir insanın amacı ‘’evlenmek’’ ise rastgele bir kızla evlenerek onunla mutlu olduğunu düşünür fakat aslında sadece amacını gerçekleştirmenin verdiği mutluluğu yaşamaktadır. Veya kendine ‘’farklı olmayı’’ amaç edinen bir insan farklı bir insanla tanıştığında çok mutlu olur. Böyle birçok örnek sıralanabilir. Fakat sonuç olarak hepsinde yaşanan mutluluk: amaç-sonuç mutluluğudur. Günümüzdeki ayrılıkların çoğunun altında yatan nedenlerin tamamı bu amaç-sonuç ilişkisinden sonra doğan bir sıkılma ve bıkma hislerinden oluşmaktadır. Toplum yalnız kalmayı dışladığı için kendine sevgili bulmayı amaç edinen insan illa ki bir sevgili bulmaktadır. Ve daha sonra toplum onu evlenmeye ittiği için kendine evlenmeyi amaç edinen insan evlenmektedir. En sonunda, toplum evlilikten sonrasını göremediği için insan amaçsız kalmaktadır ve sıkılmaktadır. Çoğu insan bu durumda çaresiz kalır, aldatır veya boşanır. Bütün bu amaçları doğuran toplumun dışında ikili ilişkisinde amaçsızca yaşayan ise, ömür boyu mutlu olur. Elbette ki sevgili olmak, evlenmek ve çocuk sahibi olmak kaçınılmazdır. Bunlar bizim hayatlarımızın olmazsa olmazıdır. Fakat benden tavsiye, amacına uygun olanla değil, sana uygun olanla mutlu ol. Saygılar. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder