18 Aralık 2014 Perşembe

İki Kapı; İmkan ve İmkansızlık

(Foto. Cesur Yürek, Son Sahne) 

           İmkanlar! Olması gerektiği gibi olan her şeyin bir tanımı. Rüzgarın estiği yönde akan bir nehir, olmasını beklediğimiz klasik cips tadı… Duyular ve duygular bizlere birer beklenti sunar ve bunun karşılığında gerçekleşen bütün olgular-olaylar-durumlar imkanlarımızı tanımlar. İmkanın varsa yaşadığın evrende herkesin istediği o muhteşem duyguya erişirsin; mutlu olmak. Mutluluğun tanımını yapmak istediğimiz anlarda genelde isteklerimize ve beklentilerimize koşarız. Aslında bütün bunların en son karşılığında ‘’imkanlar’’ yer almaktadır. Peki ya imkansızlık? Pek çok tanımı olan ve kişiden kişiye göre değişkenlik gösteren bu durumun genelde tanımı ‘’imkansızdır’’. Evet imkansızlığın tanımı yine imkansızlığa çıkmaktadır. Amacım kelime oyunu yapmak değil, anlatmak istediğim; imkansızlıkların yaşam mücadelemizde asla peşimizi bırakmamasıdır.
          İmkansızlıkların doğmasının altında yatan pek çok neden bulunmaktadır. Bunların başında ‘’korkular’’ yer almaktadır. İnsanoğlu bir şeyden ya da bir şeylerden korktuğu zaman peşinden koşmak istediği, ulaşmayı arzuladığı hedefi, hayallerini süsleyen mutlu sonu genelde hep kaçırır. Bu korkuların hepsi bireyseldir; kimi insan karanlıktan korkar ve ışığı yakmak gibi anlık-kısa bir amacına ulaşamayarak uykusunu mahveder, kimi insan toplumsal veya bireysel sebeplerden ötürü kendine bazı çekingenlikler yaratarak ‘’mutlu olmak’’ gibi büyük amaçlardan vazgeçerek yaşar. Korkarak yaşayanlar bu hayatta ki en önemli şeyin tanımını ‘’mutlu olmak’’diye yaparlar çünkü kaçtıkları şeyin ne olduğunu bilmezler. Bizler bilmediğimiz şeylere hayranlık duyarız. Baltasar Gracian’ın ‘’Akıllı Yaşama Sanatı’’ adlı kitabından yarım yamalak hatırladığım kadarıyla şöyleydi; ‘’Gizlilik ve belirsizlik saygıyı doğurur ve beraberinde ona duyulan sonsuz hayranlığı…’’. Kaçtığımız şeyi yaşamadığımız kadar onu yaşama arzusu duyarız.  Sürekli hayal ettiğiniz çok sevdiğiniz bir şeyden veya yanında bir an olmak için gerçekten can attığınız kişiden korkularınızdan dolayı kaçmaya başladığınız an ‘’mutlu olmak’’ denen o klasik sözcükte sizden bir o kadar uzaklaşmaya başlar. Ve siz ona yeni bir hayal-hedef bulana kadar sizden hep uzak kalır. Biraz önce verdiğim iki örnekteki gibi korkularımızı biz kendimiz yaratırız. Fakat çözümü ise ikisinin de aynıdır; uyanıp karanlıktan korkmayarak tek bir ışık yakmaya bir adım, hayal ettiğin şeye veya kişiye sadece tek bir adım arkana bakmadan. ‘’Arkaya bakmak’’;  eğer bakarsan karanlığı görürsün korkularını hatırlar ve olduğun noktada kalırsın, eğer bakarsan çekindiğin şeyleri görürsün ve pişmanlıklar başından aşağıya akmaya başlar, olduğun yerde kalırsın. İkisi arasında kalırsan ne olur? İşte o zaman saçmalıklar başlar.
           Sonuç olarak, imkanlarımızı yine son tahlilde kendimiz yaratırız ve imkansızlıklarımızı da sadece ‘’tek bir adım’’ da korkularımızı yendiğimiz gibi darmadağın edip bırakabiliriz. ‘’İstemek’’ , gerçekten çok önemli bir insan davranışıdır. Bu nokta da bize lazım olan en önemli şeylerden biriside bu davranıştır. Hedeflerin ne olursa olsun, yüksekliği veya derecesi nelere hitap ediyorsa olsun eğer bunun imkanını yaratmak için her şeyinle savaşıyorsan, elbet bir gün başarırsın. Bu kural hep böyledir. ‘’İmkanını kendin yarat’’.   
           Peki, ‘’korkarak yaşayanlar bu hayattaki en önemli şeyin tanımını ‘’mutlu olmak’’ diye yaparlar’’ dedim öncesinde, geriye kalan korkmayanlar ne yaparlar? Onlar mutlu olmayı en önemli şey olarak görmezler mi? Soruları normaldir. Onlara göre; ‘’yaşa dostum, boşver tanım falan’’ .

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder