(Foto. Cesur Yürek, Son Sahne)
İmkanlar! Olması gerektiği gibi olan her şeyin bir tanımı. Rüzgarın
estiği yönde akan bir nehir, olmasını beklediğimiz klasik cips tadı… Duyular ve
duygular bizlere birer beklenti sunar ve bunun karşılığında gerçekleşen bütün
olgular-olaylar-durumlar imkanlarımızı tanımlar. İmkanın varsa yaşadığın
evrende herkesin istediği o muhteşem duyguya erişirsin; mutlu olmak. Mutluluğun
tanımını yapmak istediğimiz anlarda genelde isteklerimize ve beklentilerimize
koşarız. Aslında bütün bunların en son karşılığında ‘’imkanlar’’ yer
almaktadır. Peki ya imkansızlık? Pek çok tanımı olan ve kişiden kişiye göre
değişkenlik gösteren bu durumun genelde tanımı ‘’imkansızdır’’. Evet
imkansızlığın tanımı yine imkansızlığa çıkmaktadır. Amacım kelime oyunu yapmak
değil, anlatmak istediğim; imkansızlıkların yaşam mücadelemizde asla peşimizi
bırakmamasıdır.
İmkansızlıkların doğmasının altında yatan pek çok neden
bulunmaktadır. Bunların başında ‘’korkular’’ yer almaktadır. İnsanoğlu bir
şeyden ya da bir şeylerden korktuğu zaman peşinden koşmak istediği, ulaşmayı
arzuladığı hedefi, hayallerini süsleyen mutlu sonu genelde hep kaçırır. Bu korkuların
hepsi bireyseldir; kimi insan karanlıktan korkar ve ışığı yakmak gibi
anlık-kısa bir amacına ulaşamayarak uykusunu mahveder, kimi insan toplumsal
veya bireysel sebeplerden ötürü kendine bazı çekingenlikler yaratarak ‘’mutlu
olmak’’ gibi büyük amaçlardan vazgeçerek yaşar. Korkarak yaşayanlar bu hayatta
ki en önemli şeyin tanımını ‘’mutlu olmak’’diye yaparlar çünkü kaçtıkları şeyin
ne olduğunu bilmezler. Bizler bilmediğimiz şeylere hayranlık duyarız. Baltasar
Gracian’ın ‘’Akıllı Yaşama Sanatı’’ adlı kitabından yarım yamalak hatırladığım
kadarıyla şöyleydi; ‘’Gizlilik ve belirsizlik saygıyı doğurur ve beraberinde
ona duyulan sonsuz hayranlığı…’’. Kaçtığımız şeyi yaşamadığımız kadar onu
yaşama arzusu duyarız. Sürekli hayal
ettiğiniz çok sevdiğiniz bir şeyden veya yanında bir an olmak için gerçekten can attığınız kişiden korkularınızdan dolayı kaçmaya başladığınız an ‘’mutlu
olmak’’ denen o klasik sözcükte sizden bir o kadar uzaklaşmaya başlar. Ve
siz ona yeni bir hayal-hedef bulana kadar sizden hep uzak kalır. Biraz önce
verdiğim iki örnekteki gibi korkularımızı biz kendimiz yaratırız. Fakat çözümü
ise ikisinin de aynıdır; uyanıp karanlıktan korkmayarak tek bir ışık yakmaya
bir adım, hayal ettiğin şeye veya kişiye sadece tek bir adım arkana bakmadan. ‘’Arkaya
bakmak’’; eğer bakarsan karanlığı
görürsün korkularını hatırlar ve olduğun noktada kalırsın, eğer bakarsan
çekindiğin şeyleri görürsün ve pişmanlıklar başından aşağıya akmaya başlar,
olduğun yerde kalırsın. İkisi arasında kalırsan ne olur? İşte o zaman
saçmalıklar başlar.
Sonuç olarak, imkanlarımızı yine son tahlilde kendimiz
yaratırız ve imkansızlıklarımızı da sadece ‘’tek bir adım’’ da korkularımızı
yendiğimiz gibi darmadağın edip bırakabiliriz. ‘’İstemek’’ , gerçekten çok önemli
bir insan davranışıdır. Bu nokta da bize lazım olan en önemli şeylerden
biriside bu davranıştır. Hedeflerin ne olursa olsun, yüksekliği veya derecesi
nelere hitap ediyorsa olsun eğer bunun imkanını yaratmak için her şeyinle savaşıyorsan,
elbet bir gün başarırsın. Bu kural hep böyledir. ‘’İmkanını kendin yarat’’.
Peki, ‘’korkarak yaşayanlar bu hayattaki en önemli şeyin
tanımını ‘’mutlu olmak’’ diye yaparlar’’ dedim öncesinde, geriye kalan
korkmayanlar ne yaparlar? Onlar mutlu olmayı en önemli şey olarak görmezler mi?
Soruları normaldir. Onlara göre; ‘’yaşa dostum, boşver tanım falan’’ .
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder